İÇE DÖNÜK OLMANIN İYİ YÖNÜ (DIŞADÖNÜKLER
NEDEN FAZLA ÖNEMSENİYOR?[1]
Çeviren: Dr. Yüksel
Yeşilbağ
Tokyo’da Amerikan Elçiliğinin tuvaletindeyim ve çıkamıyorum. Büyükelçi,
şık döşenmiş odaların ötesinde bir yerde elinde yıllık tatil planını tutuyor.
Dünyanın birçok yerinden diplomatlar, ABD askeri personeli ve gazeteciler
şampanyalarını yudumlayıp mezeleri atıştırıyorlar. Time dergisinin Tokyo bürosu
şefi olarak dedikoduları duymak potansiyel kaynakları ortaya çıkarmak için orada
olmalıydım.
Gösterişli bir kokteylde inatçı
yabancılarla küçük sohbetlerde bulunmak işimin bir parçasıdır. Kıtlıklara
tufanlara da gönderseler rahatım yerinde. Ancak sosyal bir aktivitede odada
birkaç tur atmak beni çok yordu. Tuvaletin yalnızlığına geri dönüp oraya tekrar
gitmek için kendime gelene kadar saniyeleri saydım.
Adım Bryan ve ben içe dönük biriyim.
Eğer bu senaryo size tanıdık geliyorsa o zaman olasılıkla siz de öylesiniz.
Bazen yalnız hissetsek de yalnız
değiliz. Tahminlere göre tüm insanların %30’u içedönüktür fakat böyle bir
etiketlemenin ne demek olduğu çeşitli biçimlerde açıklanır. Bir görüşe göre içedönüklük, utangaçlık
değildir. Utangaçlık, yasaklanan davranışa göre nitelendirilen bir kaygı
biçimidir. Ayrıca bir sosyal yargılama korkusu anlamına gelir. Utangaç insan,
diğer insanları onu içlerine çekmeye çalışsalar da korkuyla
engellenebilecekleri için sosyal ortamlardan kaçmaya çalışır. İçedönükler
sosyal ortamlardan kaçınır çünkü yalnız kalmak isterler.
Kanada Ontario’daki McMaster
Üniversitesi Çocuk Duyguları Laboratuarı yöneticisi Louis Schmidt, “İçedönük
insanların sosyal ortamlarda rahatsız olmadıklarını” söylemektedir. “onlar
sadece sosyal ortamlara girmeyi tercih etmiyorlar”. Dışadönükler ise kalabalık
insan gruplarına katılmaktan enerji alırlarken içedönükler bu tür sosyal
etkileşimleri külfet bulurlar.
İçedönük olma, basit olarak külfet
olarak hissedilebilir –özellikle konuşkan insanların çokça olduğu Amerika’da.
Sınıflardan, gün boyunca toplantıları teşvik eden açık ofislere grup
öğrenmesine olanak veren bir çevrede bazen işinizin kalitesi, sesinizin
tonundan daha az değerli görünür.
Sanki dünya dışadönüklüğe yeterince eğilimli değilmiş gibi girişkenlik,
düşük kolestrol ve sık egzersizle birlikte sağlıklı olmanın bir önkoşuluymuş
gibi görünmektedir. Çok utangaç ve içedönük insanların dışadönük olanlara göre
HIV gibi hastalıklara karşı çok fazla direnç gösteremedikleri ve depresyon için
daha büyük risk altında oldukları görülmüştür. Okullarda gözüpek, cesur
çocuklar öğretmenlerin dikkatini çekerken, sessiz çocuklar sınıfta arka
sıralarda sessizce otururlar. Northwestern Üniversitesinde İngilizce Profesörü
olan ve “Utangaçlık: Normal Bir Davranış
Nasıl Bir Hastalık Haline Geldi” kitabının yazarı Christopher Lane
“kültürümüz insanlardan sempatik-cana yakın ve sosyal olmalarını bekliyor. Bu, içedönüklerin
problemli olarak dikkat çektiği normuna karşılık açıkça dile getirilmeyen bir
normdur” demektedir.
Fakat açıkça ifade edilmeyen bu norm, içedönük mizacın işyeri, kişisel
ilişkiler ve bir bütün olarak toplum için gizli faydalarını göz ardı etmektedir.
İçedönükler bir telefon kulübesinde karşılaşılabilecek en uygun kişiler
olabilir fakat derinlemesine ve ileriye dönük olma eğilimi olan ilişkilerde
uygun olmayabilirler. İçedönükler, dışadönüklere göre daha ihtiyatlı ve
planlıdır fakat bu, olayları ve olguları daha ayrıntılı biçimde düşünme
eğiliminde oldukları, yani daha zekice kararlar alabildikleri anlamına gelir. İçedönükler
daha iyi dinleyicidirler –eğer konuşmuyorsanız bunu yapmak daha kolaydır- ve bu
özellikle elemanları kendilerini yetkelendirilmiş hissettiklerinde onları iyi
birer iş lideri yapar. Ayrıca basit olarak sabit oturabilme becerileri
nedeniyle yeni bir fikir ileri sürmek veya bir beceride ustalaşmak için iyi bir
yol olan gönüllü çalışmalarda daha fazla zaman harcarlar.
İçedönüklük ve dışadönüklük değişmez kategoriler değildir. Bireyler hem
içedönüklük hem de dışadönüklük özelliklerini değişik zamanlarda
gösterebilirler. “Sessizlik: Susmayı Beceremeyen Bir Dünyada İçedönüklerin Gücü”
isimli kitabın yazarı Susan Cain, “dışadönük veya içedönük olma eğilimimiz,
cinsiyetimize göre kimliklerimizin bir parçasıdır. Fakat içedönüklere karşı
gizli bir taraf tutma sözkonusudur ve bu bir mutluluk, enerji ve yetenek kaybı
ortaya çıkarıyor.” demektedir.
BU ŞEKİLDE DOĞMAK
Bir dışadönükler topluluğunun içedönüklere karşı ne kadar katı olduğunu
bilmek isterseniz Cain’le konuşabilirsiniz. Harward Hukuk Fakültesi mezunu olan
Cain, yazmaya başlamadan önce 7 yıl şirketler hukuku alanında çalıştı. Hukuk
sisteminde geçirdiği bu yıllar boyunca yaptığı işten nefret etti. Tatlı dilli
ve içgözleme önem veren mizacı onun büyük bir hukuk firmasında çalışmasının
önündeki en büyük engeldi. Sonunda hukuku bıraktı ve müşterilerine görüşme
becerileri konusunda koçluk yapmaya ve yazarlığa başladı. Cain “Hukuk alanında
çalışmaya başladığımda ideal bir avukatın yürekli ve odak noktası olmaktan
rahatsız olmayan bir kişiliğe sahip olması gerektiğini düşünüyordum fakat bu
özelliklerin hiçbiri bende yoktu. Varmış gibi davranabilirdim fakat bu benim
doğama aykırıydı” diyor.
Numara yapmak, birçok içe kapanığın küçük yaşlardan itibaren yapmayı
öğrendiği bir şey. Böyle bir maske takmak derinlerde yatan özellikleri
gizliyor. Bilim insanları, içedönük ya da dışadönük kişiliğin büyük ölçüde
doğuştan geldiğini ve hemen hemen ana rahmine düştüğümüz andan itibaren
davranışlarımızı etkilediğini ortaya koymuşlardır.
Harvard Üniversitesi Gelişimsel Psikoloji uzmanlarından Jerome Kagan’ın
bir dizi öncü çalışması da bu sonucu ortaya koyuyor. 1989 yılında yapılan bir
araştırmada Kagan ve arkadaşları 4 aylık 500 bebekten bir örneklem grubu
oluşturarak denekleri laboratuar ortamında patlayan balonlara, renkli araçlara
ve pamuklu çubuklardaki alkol kokusuna maruz bırakmışlar. Bebeklerin yaklaşık
%20’si bu uyaranlara şiddetli bir biçimde tepki gösterirken yaklaşık %40’ının
oldukça sessiz kaldığı ve geri kalan %40’lık bölümün de bu iki uç arasında yer
aldığı görülmüş.
Kagan, en dikkat çeken tepkileri gösteren bebeklerin “bunlara aşırı tepkisel
diyor- ergenlikte içe kapanık bir kişiliğe sahip olacaklarını, diğer yandan çok
az tepki gösteren bebeklerin dışa dönük olacakları yönünde bir tahminde
bulunuyor. Denekler büyüdüklerinde yapılan deneyler Kagan’ın bu görüşünde haklı
olduğunu ortaya koymuştur. Boston Massachusetts Hastanesinde psikiyatrist ve
aynı zamanda Kagan’ın öğrencisi olan Dr. Carl Schwartz, araştırmayı, “yaşamın
ilk döneminde mizaç hakkında bilgi alabileceğiniz güçlü bir iz” diye
nitelendiriyor ve ekliyor “Determinist (belirleyici) değil fakat aşırı tepkisel
bir bebekseniz bir ticaret adamı veya Bill Clinton olma olasılığınız oldukça
küçük.”
1997 yılında yayımlanan Aşırı Duyarlı Kişilik adlı kitabın yazarı
Psikolog Elaine Aron bunun arkasında yatan nedenleri şöyle açıklıyor: Doğası
gereği içedönük kişilerin uyarılma eşiği diğerlerine kıyasla daha düşük
olabilir. Bir içedönüğün cehennem tanımı kesinlikle diğer insanlar değil.
Sakin Bebekler, Huysuz
Anne-Babalar
Sakınma, ket vurma ve korku bile aşırı uyarılmış kişi için sağlıklı,
hatta akılcı uyarlamalar olabilir. Ancak bu özellikler yine de birçok anne
babanın, özellikle de gözüpekliğin rağbet gördüğü bir toplumda çocuklarında
görmek isteyeceği türden özellikler değildir. Bu nedenle anne babaların içedönük
çocuklarına daha dışadönük olmaları yönünde baskı yapmaları doğaldır fakat
mizacımızı değiştirmek kolay olmadığından bu tür baskılarda bulunmak yanlış
olabilir.
İçedönüklerin çevrelerine karşı daha duyarlı oldukları gerçeği, onların
başkalarının beklentilerine göre yanlış adım atabilecekleri ve eleştirileri
kolaylıkla içselleştirebilecekleri anlamına gelmektedir. Hemen hemen her
yetişkin içedönük, sessiz bir çocuk olduklarında bile azarlandığını hatırlar. Öğretmenler
de içedönük çocukların sınıfta dezavantajlı olduklarını söyler. Anne babaların
çekingen çocuklarını incitmeden dünyaya açılmalarına yardımcı olmaları yanlış
değil kuşkusuz, ancak yanlış olan incitme sınırı aşıldığında ortaya çıkar. Kaliforniya
Üniversitesinde psikolog olan Jay Belsky, “çocuğun kapasitesine aşırı yüklenmek
istemezsiniz. Burada önemli olan duyarlı cesaretlendirmedir” diyor.
İçedönüklerin bir sürü üstünlüğü de var. Dışadönüklerin bir yaralanma
sonucunda hastaneye yatırılma olasılığı içe kapanıklara göre çok daha yüksek.
Ya da sık sık yeni ilişkiler kurduklarından bunun zararlarından daha çok
etkilenirler. Hepimiz ödüllendirilmekten hoşlansak da dışadönükler ödüle daha
fazla açtır. Bu da onları daha hırslı yapmaktadır. Aslında hırs iyidir fakat onu
her şeyin önünde tutmak iyi değildir.
Araştırmalar, riskin bilincinde olan içedönük kişilerin daha başarılı
kumarbazlar olduklarını göstermektedir. Ancak içedönüklerin üstünlüğü yalnızca
beladan kaçınmakla da ilgili değildir. Florida Eyalet Üniversitesi
Psikologlarından K. Anders Ericsson, herhangi bir partner veya takım arkadaşı
olmadan tek başına sürdürülen eğitimin –sporda, müzikte veya başka bir
alanda-üstün becerilere ulaşmanın temelini oluşturduğunu söylüyor. Bir
çalışmada Ericsson ve arkadaşları Berlin Müzik Akademisindeki profesörlerden
viyola sanatçılarını profesyonel kariyerlerine devam etmek isteyenlerden icracı
olmak yerine öğretmen olmayı tercih edenlere kadar üç gruba ayırmalarını
istemişlerdir.
Ericsson ve arkadaşlarının daha sonraki araştırmaları usta satranç
oyuncuları, atletler ve hatta sınavlara hazırlanan üniversite öğrencileri için
de benzer sonuçların geçerli olduğunu gösteriyor. Bütün bu kesimler için yalnız
çalışma, bir grup içinde sağlanması zor olan kişisel odak ve ilginin bir düzey
daha artmasına izin verir. Ericsson, “yalnız çalıştığında performansının en üst
noktasına çıkarsın” diyor.
Fakat Amerika’daki işyerlerinin büyük çoğunluğu insanların birlikte
olacakları şekilde tasarlanmıştır. Amerika’daki çalışanların %70’i günlerini iş
arkadaşlarıyla birlikte açık ofislerde geçiriyorlar. 1970’ten bu yana her bir
çalışana ayrılan mekanın ortalama büyüklüğü 46 metrekareden 19 metrekareye
inmiştir. Bunun çoğu işbirliği adı altında yapılır fakat zoraki takım çalışması
yaratıcılığı öldürebilir. Cain, “insanların gerçekten iyi işler çıkarmasını
bekliyorsanız onlara zaman vermelisiniz” diyor.
Bir sürü toplantının olduğu işlerin acısını çeken yalnızca içedönükler
değil. Herhangi bir kurumda zaman geçiren biri, bir fikrin niteliği ile onun
ifade edilme tarzı arasında çok az bir ilişkinin olduğunu bilir.
Doğru liderlik türü, içedönük liderlik olabilir. İçedönük CEO’lar
düşündüğünüzden çok daha fazla. Bir tahmine göre güçlü Amerikan iş insanlarının
(erkek ve kadınlar) % 40’ı, Bill Gates, Charles Schwab ve Google CEO’su Larry
Page de dâhil içedönüktür. İçedönük Lider adlı kitabın yazarı ve yönetim
danışmanı Jennifer Kahnweiler, “içedönük liderler daha fazla ayrıntıya
eğilimlidir ve çalışanlarını daha iyi dinleyebilir” demektedir.
İçedönük CEO’ları geleceğin iş liderleri yapan bir durum daha var. Wharton
İşletme Fakültesi Psikologlarından Adam Grant, içedönük liderlerin en iyi
biçimde yetkelendirilmiş ve bağımsız çalışanlarla uyuştuğunu, dışadönük
yöneticilerin ise emirleri uygulayan çalışanlarla çalıştığını görmüştür. “Hızlı
tempolu bir hizmet ve bilgi ekonomisinde liderlerin, kurumlarının karşı karşıya
kaldığı tüm tehdit ve fırsatları önceden görmesi çok zordur” diyor Grant.
Hepimizin doğuştan birtakım güçlü özelliklere sahip olmamız kimi zaman
kişiliğimizin sınırlarını zorlamayacağımız anlamına gelmiyor. Brian Little’a
kulak verelim. O bir araştırmacı psikolog ve üstün yetenekli bir akademisyen.
Harvard’da sürekli en popüler insanlardan biriydi. Little, ayrıca yoğun bir
sosyal aktiviteden sonra uzun süreler yalnız kalma ihtiyacı yaşayan –zaman zaman
banyoya kapanmak da dahil- ciddi bir içedönük.
İçedönükler, sabah uyanıp tekrar uyudukları zamana kadar dışadönüklerin
dünyasında yaşarlar ve genellikle evden çıkmamak için hiçbir şey yapmadıkları
günler vardır. Mizacımız bizi tanımlar ama bu onlar tarafından kontrol
edildiğimiz anlamına gelmez. Özellikle de bir şey ya da birileri bizi
sınırlarımızın ötesinde bir şeyler yapmamız için motive ederse. İçedönük
olduğum için mutluyum ama benim başka özelliklerim de var.
İçedönük müsünüz? Yoksa Dışadönük mü?
İçedönüklük açısından nerede olduğunuzu görmek için lütfen aşağıdaki
maddeleri “Evet-Hayır” biçiminde cevaplayınız.
Evet
|
Hayır
|
Madde
|
|
![]() |
![]() |
1
|
Birebir
görüşmeyi grup etkinliklerine tercih ederim.
|
![]() |
![]() |
2
|
Kendimi
genellikle yazılı olarak ifade etmeyi tercih ederim.
|
|
|
3
|
Yalnız
kalmaktan hoşlanırım.
|
|
|
4
|
Arkadaşlarımla
zenginlik, ün ve statü hakkında konuşmaları fazla önemsemem.
|
|
|
5
|
Kısa
konuşmalardan değil, beni ilgilendiren konular hakkında derinlemesine
konuşmaktan hoşlanırım.
|
|
|
6
|
İnsanlar
bana iyi bir dinleyici olduğumu söyler.
|
|
|
7
|
Büyük
risk alan biri değilimdir.
|
|
|
8
|
Konuşmaları
bölerek araya girmeme olanak veren işlerden hoşlanırım.
|
|
|
9
|
Yalnızca
bir veya iki yakın arkadaş veya aile üyeleriyle küçük ölçekte doğum günlerini
kutlamaktan hoşlanırım.
|
|
|
10
|
İnsanlar
beni tatlı dilli ve sakin konuşan biri olarak tarif eder.
|
|
|
11
|
İşi
bitirene kadar başkalarıyla tartışmayı ya da işimi göstermeyi tercih etmem.
|
|
|
12
|
Çatışmalardan
hoşlanmam.
|
|
|
13
|
İşleri
en iyi yalnızken yaparım.
|
|
|
14
|
Konuşmadan
önce düşünmeye eğilimliyim.
|
|
|
15
|
Bir
durumun içinde olmaktan hoşlansam bile bittikten sonra rahatlamış hissederim.
|
|
|
16
|
Gelen
aramalara cevap vermem genellikle sesli mesaja yönlendiririm.
|
|
|
17
|
Seçme
şansım olsaydı bir sürü planı olan biriyle vakit geçirmektense hiçbir şey
yapmamayı tercih ederdim.
|
|
|
18
|
Aynı
anda bir sürü görev almaktan hoşlanmam.
|
|
|
19
|
Bir
işe kolaylıkla yoğunlaşabilirim.
|
|
|
20
|
Sınıflarda
seminer vermeyi tercih ederim.
|
Toplam Evet
Sayısı
|
|
CEVAP ÖLÇEĞİ
|
Birçok insan
hem içedönüklük hem de dışadönüklük özellikleri gösterebileceğinden
–ambivert- sabit bir puan yoktur. Evet cevaplarınız fazla ise içedönük olma
olasılığınız daha yüksektir.
|
[1] Bu
çeviri, Time Dergisinin 06 Şubat 2012 tarihli sayısında yayımlanan “The Upside of Being an Introvert: and Why
Extroverts are Overrated” başlıklı makaleden kısaltılarak sunulmuştur. http://www.time.com/time/magazine/article/0,9171,2105432,00.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder