Eğitim ve Kazanç İlişkisi
Dr. Yüksel Yeşilbağ
GİRİŞ
Eğitim özelde bireysel, genelde toplumsal gelişmeye katkı sağlayan temel bir unsurdur. Yani eğitim, bir toplumun hem sosyal ve kültürel hem de ekonomik ve teknolojik yönden gelişebilmesi için önemli bir etkendir. Eğitimin işlevlerine bakıldığında bu durum açıkça görülmektedir. Buna göre özellikle bu alanlarda büyük gelişmeler sağlamak isteyen devletler eğitime daha fazla kaynak ayırarak tek tek bireylerin en yüksek düzeyde (ekonominin insan gücü ihtiyacını da göz önünde bulundurarak) eğitim görmelerini sağlamak zorundadırlar. Ancak bunun yapılabilmesi büyük miktarlarda kaynağın harekete geçirilmesine bağlıdır ki kamu yönetimleri kaynakların etkin dağıtımı konusunda her zaman istenildiği kadar başarılı olamazlar.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eğitim-ekonomi-gelir-kazançlar ilişkisi üzerinde yapılan kuramsal ve deneysel çalışmalarda, eğitimin hem birey hem de toplum için ekonomik kazanç sağladığı, toplumun verim gücünü artırdığı, ülkenin gelecekteki refah düzeyine katkıda bulunduğu, kısaca ekonomik bir değerinin olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Bu nedenle eğitime yapılan harcamaların boşa yapılmış harcamalar olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Ancak burada akla birtakım sorular gelmektedir: Eğitime yapılan harcamalar bir tüketim mi yoksa yatırım niteliği mi taşır? Ekonomik gelişmeye, insan sermayesine mi yoksa fizikî sermayeye yapılan yatırım mı daha büyük katkıda bulunur? Eğitimin bütün tür ve düzeyleri, devlet ve birey için aynı derecede verimli midir? Eğitimin verimliliğinin en üst düzeye çıkarılabilmesi için nasıl bir planlama yapılmalıdır? Eğitim, toplum için olduğu kadar birey için de getirisi olan bir yatırım mıdır? Böyle ise bireyler (öğrenciler ya da aileleri) eğitim ve meslek seçiminde bu noktayı göz önünde bulunduruyorlar mı? Tüm bu sorular, aslında eğitime ekonomik açıdan bakıldığından cevap aranacak sorulardır.
Eğitim: Tüketim mi? Yatırım mı?
Eğitimin ne tür bir mal olduğu konusunda genelde iki görüş öne sürülür. Birincisi, bu hizmetin insana bir “yatırım” olduğunu ileri süren insan sermayesi kökenlidir. Bu kuram özellikle 1960’lı yıllardan itibaren gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapılan deneysel araştırmalarla hız kazanmıştır (Tunç, 1993:6). Kuramın temel tezi, ekonomik gelişme sürecinde insan faktörünün çok önemli bir yeri olduğudur. Kurama göre bireyler şu andaki potansiyel kazançlarından vazgeçerek eğitime yatırım yapıp gelecekte daha yüksek kazançlar elde ederler (Murphy ve Welch, 1989:17). Başka bir deyişle insan, ekonomik gelişmenin anahtarıdır ve çok önemli bir üretim aracıdır. Bu nedenle verimliliğini ve gelirini artırmak isteyen kişi kendisine daha fazla yatırım yapmalıdır.
Diğer görüş ise sosyal talep kuramı altında ortaya çıkmıştır. Bu kuramı savunanlar genellikle bu hizmetin bir ülkede insanların eğitim talebini karşılayabilecek bir biçimde eğitim plânlamasını temel alırlar. Hesapçıoğlu’nun (2001:34) söylediği gibi, bu modelde bireysel ya da toplumsal eğitim talebi, eğitim plânlamasını belirler. En üst amaç, toplumda yaşayan bireyler arasında eğitim açısından âdilliği sağlamaktır. Bu üst amaçtan, bireyin ya da toplumun eğitim bakımından şans ve fırsat eşitliğine sahip olması hedefi türetilebilir. Başka bir deyişle, eğitim hizmeti bundan en az yararlananlara öncelikle sunulmalıdır. Böylece eğitimde var olan fırsat ve olanak eşitsizlikleri ortadan kaldırılabilir ya da büyük oranda azaltılabilir.
Eğitim Yatırımlarının Getirileri
İnsan sermayesi (Human Capital) kuramına göre eğitime harcanan zaman ve para insan sermayesini oluşturur. Bu nedenle eğitim yatırımlarının getirisi diğer bütün yatırım türlerinde olduğu gibi hesaplanabilir. Böyle düşünüldüğünde hem devletin hem de bireyin eğitim yatırımları bu yatırımların getirileri ile doğrudan ilişkilidir. Bu kurama göre iş başında yetiştirme de dâhil her türlü eğitim ve yetiştirme, rekabetçi bir işgücü piyasasında emeğin verimliliğini artırır, bu da ücretlere yansır. Eğitimin yarattığı bu ücret avantajına insan sermayesinin getirisi olarak bakılabilir. Psacharopoulos’un (1995:3) söylediği gibi yatırımlar sonucunda hem devletin sosyal açıdan hem de bireylerin yaşam boyu elde edecekleri faydaların artması beklenir.
Eğitim yatırımlarının değerlendirilmesi konusunda yapılan çalışmalar iki koldan gelişmiştir. Makro araştırmalar, bu yatırımların ekonomik büyüme ve Gayri Safî Millî Hâsılanın büyümesindeki rolünü incelerken, mikro araştırmalar bireysel ücretlerle ve eğitimsel niteliklerle ilgili verileri kullanarak bireysel ve sosyal getiri oranını hesaplamaya çalışmışlardır. Bu araştırmalarda eğitimin hem bireysel hem de sosyal getiriler sağlayacağı, kamu ve özel sektördeki getirilerin ve çeşitli eğitim düzeylerinin getirilerinin birbirinden farklı olduğu görülmüştür. Bu konuda Becker (1960:347), eğitimin ekonomik etkisinin bireyin aldığı eğitimin kendi geliri ve bu eğitimin toplumun geliri üzerine etkisi biçiminde iki bölüme ayrılabileceğini, bu ayrımın eğitimin bireysel ve sosyal ya da doğrudan ve dolaylı etkisi arasındaki ayırım biçiminde de ifade edilebileceğini söylemiştir. Schultz (1988:543) da, ailelerin, gelirlerinin bir kısmını çocuklarının gelecekteki eğitim harcamaları için ayırmalarının nedeninin, gelecekte eğitimin bireysel getirisinin yüksek olacağı beklentisi olduğunu belirtmektedir.
Eğitim Yatırımlarının Bireysel Getirileri
Bireysel getiri, birey tarafından yapılan maliyetleri ve faydaları göz önüne alır. Maliyetler, eğitime yapılan bireysel harcamaları ve eğitim süresince vazgeçilmiş net gelirden, faydalar ise ek eğitimle birlikte net kazançlarda görülen farklılıklardan oluşmaktadır [1]. İnsan sermayesi geleneğinde eğitim yatırımlarının bireysel getirileri eğitim talebini etkilemektedir.
Bu kuram Şekil 1’de özet olarak açıklanmaktadır.
İnsan Sermayesi Kuramı
Şekle göre A, (insan sermayesi yatırımı) B’ye (emeğin daha yüksek verimliliği), B de C’ye (daha yüksek kazanç) neden olur. Bu, bir anlamda marjinal verimlilik teorisi olarak bilinen, ücretlerin emeğin işyerine yaptığı marjinal katkıya göre belirlendiğini ve daha verimli işçilere daha fazla ücret ödeneceğini ileri süren geleneksel ekonomi teorisiyle tutarlıdır (Cohn ve Geske, 1990:34-35).
Eğitimin bireysel getirilerinden birisi bireye iyi bir yaşam [2] sağlaması olarak düşünülür. Bu noktada söylenmek istenen asıl şey eğitim ile kazanç arasında bir doğru orantının olduğudur. Eğitimsel bilgi ve beceriler yükseldikçe bireyin çalışma yaşamının başından itibaren kazancının da artacağı dolayısıyla emeklilik maaşının da yükseleceği ileri sürülmektedir.
Akalın (1981:65), yapılan araştırmalara dayanarak temel eğitim hizmetlerinin sosyal faydasının daha yüksek iken, öğrenim süresi arttıkça eğitim görenin yararlandığı bireysel faydaların da çoğalacağını yazmaktadır. Buna göre her eğitim düzeyinin aşılması, bir öncekine göre kişinin verimliliğini artıracak, ücret farkı yaratarak kişinin ömür boyu net gelirini yükseltecektir.
Tablo 1
Eğitimin Maliyetlerinin ve Faydalarının Tanımları ve Bileşenleri
Eğitimin Maliyetlerinin ve Faydalarının Tanımları ve Bileşenleri
Bireysel getiri konusu incelenirken yalnızca parasal getiri ifade edilir. Ancak eğitimin bireye sağladığı başka faydalar da vardır. Eğitimin faydaları ile eğitimin getirileri arasındaki ince nokta tam da budur. Fakat eğitimin faydalarının tanımlanması ve ölçülmesinde hesaplamalardan kaynaklanan ciddî zorluklarla karşılaşılmaktadır. Eğitimin bireysel faydaları çocuğun ya da ailesinin sağladığı, sosyal faydaları da, eğitimli bireylerden çok diğer insanlara, topluma dağılan, hatta faydalanan aileleri ya da faydaların parasal değerini tanımlamanın olanaksız olduğu faydalardır. Genel olarak eğitilmiş insan, toplumun bir üyesi olduğu için bireysel faydalar sosyal faydalar içinde yer alır. O zaman sosyal faydalar, bireysel faydaların ve diğer faydaların (bireyin elde edemeyeceği) bir toplamıdır (Cohn ve Geske, 1990:37).
Artan bireysel kazançlar olarak somutlaştırılan faydaların ötesinde diğer faydaları yani dışsallıkları bütünüyle ortaya çıkarmak kolay değildir. Belki bazı faydalar yıllar sonra ortaya çıkacaktır. Bu durumda belli bir zamanda eğitimin gözlenen sonuçları ve yatırımların bütün etkileri yeterince hesaplanamayabilir. Örneğin eğitim hizmetlerinin temel bilgi ve becerilerin edinilmesinin yanı sıra kültür düzeyinin yükselmesi, bilgi birikimi, iyi bir meslek ve kariyer sahibi olma ve yüksek gelir elde etme gibi bireysel faydaları vardır fakat bunları ölçmek çok zordur.
Eğitim, Kazançlar ve Gelir
Eğitimin kazançları ve bir bütün olarak geliri artırdığını, gelir dengesizliğini azalttığını gösteren birçok araştırma yapılmıştır. Bunun aksini gösteren yani bu değişkenler arasında doğrudan bir ilişki olmadığını, hatta eğitimin gelir eşitsizliğini daha da artırdığı sonucuna ulaşan araştırmalar da mevcuttur.
1960’lardan bu yana eğitimin faydalarına ilişkin yapılan araştırmalar, eğitim ve gelir arasındaki ilişkinin hesaplanması konusunda çok ileri yöntemler kullansalar da özellikle eğitim yatırımlarının doğrudan parasal getirileri üzerine odaklanmışlardır. Bu çalışmalar, eğitimin yaşam boyu gelir üzerindeki etkilerini ölçmek için yaş-kazanç profillerini, farklı eğitim düzeylerindeki bireylerin kazanç farklılıklarını ve yaşam boyu gelir farklılıklarının indirim uygulanmış bugünkü değerini (Net Present Value) içeren maliyet-fayda analizi yöntemlerini uygulamışlardır. Eğitim ve kazançlar arasındaki ilişkileri araştıran araştırmacılar 1970 ve 1980’lerde ise daha çok doğal yeteneğin, işbaşında eğitimin, ailenin geçmişinin, eğitimin kalitesinin gibi etkilerini ortaya çıkarmaya çalışmışlar ve özgün yöntemlerini geliştirmişlerdir.
Eğitimin kazançlar üzerindeki etkisini belirleme çalışmalarında genelde iki yol izlenmektedir. Birincisi; eğitimin ve deneyimin işgücü piyasasında alınıp-satılan doğal yetenekleri artırdığını ileri süren insan sermayesi kuramıdır. Bu kurama göre eğitim, bireyin kendisine yaptığı bir yatırım olarak görülmektedir. İkincisi; daha büyük insan sermayesi, daha yüksek verimliliğin bir işareti olacağı için eleme modelleri [3] de daha yüksek kazançlar öngörmektedir. Yani işverenler, eğitim deyince verimliliği anlayabilirler ve öğrenciler, işgücü piyasasına girdiklerinde verimliliklerini işverenlere göstermek için belli bir eğitim tür ve düzeyini seçerler. Bu nedenle daha yüksek verimliliğin sonucunda elde edilen daha yüksek kazançlar yükseköğretime bağlı değildir; aksine daha yüksek kazançlar, sahip oldukları eğitim düzeyi aracılığıyla daha verimli olduklarını gösterebilecek kişiler tarafından elde edilir (Mainar ve Gomez, 2004:2).
Psacharopoulos ve Ng’ye (1992:1-2) göre eğitim-kazançlar ilişkisinin tüm dünyada niçin ayrıntılı olarak incelendiğinin bazı nedenleri vardır. Bu nedenlerden birincisi, farklı eğitim düzeylerinden mezun olan bireyler arasındaki ortalama kazanç farklılıklarının eğitim yatırımları sonucunda elde edildiği düşüncesidir. Bu kazanç farklılıkları özellikle yatırımı yapan kişiye fayda sağlayacağı için kesinlikle ‘bireysel’dir. Dolayısıyla eğitim düzeyine göre kazanç farklılıkları, hangi düzeye daha fazla yatırım yapılacağı konusunda bir rehber olabilir. İkincisi; ek kazançlar, farklı eğitim düzeylerine yatırım yapma maliyetleriyle (hem bireysel hem de sosyal) karşılaştırılabilir. Bu karşılaştırmalar genelde “eğitim yatırımlarının getiri oranları” olarak bilinmektedir. Üçüncüsü, farklı eğitim düzeyleriyle ilgili kazanç problemleri, belli bir toplumda eşitlik konusunun değerlendirilmesine neden olur. Örneğin eğitimin hangi düzeyde, nasıl sunulacağı, yoksulluğun azaltılmasına ya da daha eşit bir gelir dağılımına katkıda bulunur.
Psacharopoulos (1988:100), insan sermayesi kuramına göre eğitim-kazançlar ilişkisini Şekil 2’deki gibi göstermektedir. Görüldüğü gibi yaş ve deneyim arttıkça kazançlar ve verimlilik artmaktadır.
Şekil 2
Eğitim, Yaş, Kazanç ve Verimlilik Arasındaki İlişki
Eğitim, Yaş, Kazanç ve Verimlilik Arasındaki İlişki
Eğitim ve kazançlar ilişkisi konusunda yapılan ilk araştırmalardan birinde Strumilin (1966:292), 1924 yılında Sovyetler Birliğinde değişik örneklem grupları üzerinde yaptığı araştırmada eğitimsel niteliklerin ücretleri olumlu yönde etkilediğini görmüştür. Bundan on yıl sonra Walsh (1935:260-262, Tablo 1 ve Tablo 2), ABD’de eğitim ve kazançlar arasında bir doğru orantı olduğunu; kazançların yaşla birlikte (belli bir yaşa -emeklilik yaşına- kadar) arttığını ve kadınların kazançlarının erkeklerinkinden daha düşük olduğunu görmüştür. Ayrıca araştırmasının sonucunda değişik yaş ve eğitim grupları arasındaki kazanç farklılıklarının bireyler arasındaki yetenek, yaş, meslek tipi, işyeri, sağlık ve şans ile ilgili ve eğitimin maliyetlerindeki farklılıklardan kaynaklanabileceği sonucuna ulaşmıştır.
ll. Dünya savaşından sonra eğitim ve kazançlar arasındaki ilişki daha çok ABD’de araştırılmış ve bu konuda çok geniş bir literatür ortaya çıkmıştır. Araştırmaların büyük çoğunluğunda yaşın, eğitim düzeyi ile kazançlar arasındaki ilişki üzerinde önemli bir etkisi olduğu görülmüştür. .
Anderberg ve Andersson (2002:2), insan sermayesi modeline göre gözlenebilir net kazanç farklılıklarının bir kısmının, örgün eğitim ve işbaşında eğitim gibi bireyin bütün yaşamı boyunca sahip olduğu diğer insan sermayesi biçimlerindeki farklılıkların bir sonucu olabileceğini yazmaktadır. Benzer biçimde, Nonneman ve Cortens (1996:167), eğitim ile kazançlar arasında olumlu bir ilişki olduğunu görmüşlerdir. Bu yazarların araştırmalarına göre örneğin ilkokul ile ortaokul arasındaki ortalama aylık işçi ücretleri 0.01 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı değildir fakat ilkokul ile lise eğitimi arasındaki farklılıklar önemli ve istatistiksel olarak anlamlıdır.
Eğitim ve kazançlar konusunda Türkiye’de de 1970’lerden bu yana çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Araştırmalarda genel olarak bu iki değişken arasında olumlu bir ilişki olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin Korkmaz (1975:19), yükseköğretimde yaptığı araştırmasında yükseköğretim hizmetlerine olan talebin, eğitimden yararlananların gelecekteki kazanç beklentilerinden etkilendiğini görmüştür. Eğitim ve öğretim sonucu beklenen yaşam boyu gelir akımının parasal değeri, toplam eğitim maliyetinin bugünkü değerinden büyükse talep artacak, düşükse talep azalacaktır. En önemli bireysel fayda olan yaşam boyu gelir akımı ise ekonominin eğitilmiş emeğe olan talebinin etkisi altındadır. Ekonomide ihtiyaç duyulan alanlarda ücretler, dolayısıyla yüksek öğrenimin sağlayacağı gelir akımı da artacaktır.
Kasnakoğlu (1978: 311), babanın mesleği ve eğitiminin çocuğun kazancı üzerinde olumlu ve anlamlı bir etkisinin olduğunu görmüştür. Ayrıca eğitimin uygunluğu ve süresi de insanların önemli kazanç belirleyicileri arasında iken Türkiye’de bireyin nereli olduğunun kazançlar üzerinde önemli bir etkisi bulunmamıştır. Bir bütün olarak bu araştırma, yüksek gelirli ailelerin çocuklarının daha uzun, daha kaliteli eğitim alma ve yüksek statülü işlerde çalışma olanaklarının dolayısıyla daha yüksek kazançlar alma olasılığının da yüksek olduğunu göstermektedir [4]. 1980’lerin hemen başında Varlıer (1982: 92-93) tarafından yapılan bir araştırmada da Türkiye’de bir eğitim yılının, ücretli çalışanların kazançlarını % 7,3, kendi hesabına çalışanlarınkini % 11,2 artırdığı görülmüştür. Bu bulgular Türkiye’de eğitimin marjinal getiri oranının gelişmiş ülkelerdeki sonuçlara yakın olduğunu göstermektedir.
Tansel de (1994:305-306) Türkiye ile ilgili verileri kullanarak yaptığı araştırmasında şu bulgulara ulaşmıştır: (1) Eğitim, ücretli istihdama katılımın önemli bir belirleyicisidir. Hem erkeklerin hem de kadınların ücretliler arasına girme olasılığı eğitimle birlikte artmaktadır. (2) Eğitimin getirileri hem erkekler hem de kadınlar için eğitim düzeyiyle birlikte artmaktadır. Bu bulgu üniversite düzeyinde eğitim fırsatlarının yayıldığını akla getirmektedir. (3) Bütün eğitim düzeylerinde kadınların getirileri erkeklerinkinden biraz daha büyüktür. (4) Getiriler, daha genç erkek grubu için en yüksek düzeydedir ki bu eğitimli işgücüne olan daha yüksek talebin bir göstergesi olabilir. (5) Ücretli erkekler için meslekî ve teknik lisenin getirileri genel liseninkinden daha yüksektir. Bu bulgu meslekî ve teknik ortaöğretimin yaygınlaştırılması gerektiğine ilişkin önemli bir kanıttır. Bunların dışında Tansel (1999a:2), ücret ölçeklerinin yapısından dolayı kamu çalışanlarının getiri oranlarının özel sektörde çalışanlarınkinden daha düşük olduğunu söylemektedir.
Tansel (1994:309-310) de yaptığı araştırmalarda ortalama kazançların bütün eğitim düzeylerinde yaşla birlikte arttığını ortaya koymuştur. Erkek ve kadınların kazançları karşılaştırıldığında kadınların ortalama kazançları bütün eğitim düzeylerinde erkeklerinkinden önemli miktarda düşüktür. Bu araştırmanın sonuçları, deneyim süresinin ücretli olarak işe girme olasılığını artırdığını göstermektedir. Bu olasılık 24-45 yaş grubu için 33 yaşında en üst noktaya ulaşmaktadır. Bu araştırmada ortaya çıkan bir başka ilginç bulgu da, Ankara’da çalışan erkeklerin, ülkenin geri kalanındaki erkeklerle karşılaştırıldığında ücretli olma olasılığının % 16 daha fazla, İstanbul ve İzmir’de yaşayanlar için bu oranın % 4 ve % 13 olmasıdır. Bu çalışmaya göre 25 yaş altındakiler için ek bir deneyim yılı, kazançları yaklaşık % 21 artırmaktadır. Bu oran 25-44 ve 44 ve üstü yaş grupları için % 8 ve % 20’dir.
Buraya kadar anlatılanlara göre kazançlar konusunda iki önemli soru sorulabilir. Birincisi, aynı meslekteki bireylerin farklı ücretler almasına neden olan faktörler nelerdir? İkincisi de, meslekler ve meslek grupları arasında kazançların belirleyicileri birbirinden farklı mıdır? İkinci sorunun cevabı deneysel incelemeler gerektirmektedir fakat birinci soruyla ilgili olarak şu hipotezler ileri sürülebilir:
- Görevlerdeki farklılıklar: Bir meslekteki görevler genellikle zorluğuna ve taşıdığı riske göre değişir. Daha zor ve riskli olan, daha fazla eğitim ve beceri gerektiren ve nitelikli personel arzının sınırlı olduğu görevlere daha yüksek ücret ödenir.
- Etkinlik düzeylerindeki farklılıklar: Aynı meslekteki bireyler aynı görevleri farklı hızda ya da etkinlik düzeylerinde gerçekleştirebilirler. Bu durum bazen onların ücretlerine yansır.
- Kurumsal faktörler: Kurumlar, eğitim ve deneyim temelinde belli bir iş için farklı ücret ölçekleri belirlerler.
- Çalışılan zaman: Haftalık çalışma saatlerindeki farklılıklar ve yıl boyunca çalışılan gün sayısı yıllık kazançlarda farklılıklara neden olur.
- İşgücü talebi: İşgücü piyasası koşulları, emeğin varlığına ve bölgenin yapısına bağlı olarak bir yerden başka bir yere farklılıklar gösterir. Bölgeler arasındaki talep ve arz koşullarındaki farklılıklar benzer iş için farklı ücretlerin ödenmesine neden olur.
- Ayırımcılık: Cinsiyet, ırk, renk, mezhep vb. bireysel özellikler, benzer yeteneklere, niteliklere ve deneyime sahip işçiler arasındaki ücret farklılıklarının bir nedeni olabilir.
Sonuç olarak modern işgücü piyasasında eğitim ile kazançlar arasında olumlu bir ilişki olduğunu gösteren kanıtlara rağmen bu kanıtların yorumlanması hâlâ tartışmalıdır. Eğitimin kazançlar üzerinde etkisi olmakla birlikte kazançları etkileyen çok fazla değişken vardır. Bunlardan bazıları yaş, deneyim, işbaşında eğitim, ailenin sosyo-ekonomik geçmişi, sosyal sınıf, bireysel yetenek, zekâ, eğitimin kalitesi, mezun olunan okul ve şanstır. Bu nedenle eğitim ile kazançlar arasındaki ilişkiyi arayan araştırmalarda tüm bu değişkenlerin kontrol edilebilmesinin zor olduğu, çıkan sonuçların yanlı olabileceği dikkate alınmalıdır.
KAYNAKLAR
Akalın, Güneri. 1981. Kamu Maliyesi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No.486. Ankara.
Anderberg, Dan ve Fredrik Andersson. 2003. Investments in Human Capital, Wage Uncertainty, and Public Policy. Journal of Public Economics, Vol. 87, No. 7-8, 1521-1537.
Becker, Gary S. 1960. Underinvestment in College Education? The American Economic Review, Vol.50, No.2, Papers and Proceedings of The Seventy-second Annual Meeting of the American Economic Association, (May), 346-354.
Cohn, Elchanan ve Terry G. Geske. 1990. The Economics of Education. Third Edition, Pergamon Press.
Hesapçıoğlu, Muhsin. 2001. Türkiye’de Makro Düzeyde İnsan Kaynakları Plânlaması. Anı Yayıncılık: İstanbul.
Hu, Teh-Wei., Kaufman, Jacob J., Lee, Maw Lin ve Ernst W. Stromsdorfer. 1971. Ronald A. Wykstra (Edt.) Theory of Public Expenditures for Education.. Education and the Economics of Human Capital. İçinde (ss. 89-102), The Free Press: New York .
Kasnakoğlu, Zehra. 1978. A Simultaneous Model Approach to the Determinants of Male Earnings Differentials in Turkey for 1968. The Review of Economics and Statistics, Vol. 60, No. 2. (Apr.), 307-312.
Korkmaz, Esfender. 1975. Yükseköğrenimde Etkinlik. Yayınlanmamış Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi. İstanbul.
Mainar, Inmaculada G., ve Victor M. Montuenga-Gomez. 2004. Education Returns of Wage Earners and Self-Employed Workers: Portugal vs. Spain . Economics of Education Review, Article in Press.
Murphy, Kevin ve Finis Welch, 1989. Wage Premiums for College Graduates: Recent Growth and Possible Explanations. Educational Researcher, Vol.18, No.4 (May), 17-26.
Nonneman, Walter ve Isabelle Cortens. 1997. A Note on the Rate of Return to Investment in Education in Belgium . Applied Economics Letters, Vol.4, No.3 (Mar.), 167-171.
Psacharopoulos, George. 1995. The Profitability of Investment in Education: Concepts and Methods. Human Capital Development and Operations Policy HCO Working Papers. The World Bank, Washington , DC .
Psacharopoulos, George. 1988. Education and Development: A Review. The World Bank Research Observer, Vol.3, No.1 (Jan.), 99-116.
Psacharopoulos, George ve Ying Chu Ng. 1992. Earnings and Education in Latin America : Assessing Priorities for School Investments. Policy Research Working Papers 1056. The World Bank. Washington , DC .
Schultz, Paul, T. 1988. Education Investments and Returns. Hollis Chenery ve T.N. Srinivasan (Editörler) Handbook of Development Economics İçinde (ss. 543-630) Amsterdam : North Holland .
Strumilin, Stanislav G. 1925. The Economic Significance of National Education. Ekonomiki Truda. (E.A.G. Robinson ve John E. Vaizey (Editörler). The Economics of Education. Proceedings of a Conference Held by the International Economic Association. İçinde (ss. 276-325), St Martin ’s Press. 1966’da yeniden basım.
Tansel, Aysıt. 1994. Wage Employment, Earnings and Returns to Schooling for Men and Women in Turkey . Economics of Education Review, Vol.13, No.4, 305-320.
Tansel, Aysıt. 1999. Public-Private Employment Choice, Wage Differentials and Gender in Turkey . Economic Growth Center Discussion Paper No.797, New Heaven: Yale University .
Varlıer, Oktay. 1982. Türkiye’de Kazanç Eşitsizliklerinin Nedenleri. Gazi Üniversitesi Yayınları No.13: Ankara.
Walsh, J. R. 1935. Capital Concept Applied to Man. The Quarterly Journal of Economics, Vol.49, No.2 (Feb.), 255-285.
[1] Bkz. Tablo 1.
[2] İyi bir yaşamdan bireyin temel ihtiyaçlarını herhangi bir ekonomik sıkıntıya düşmeden karşılama düzeyi, yani yaşam standardının yüksek olması kastedilmektedir.
[3] İşgücü piyasasında Screening Hipotezi denilmektedir. Bu hipoteze göre eğitimin ya da yetiştirmenin verimlilik üzerinde önemli bir etkisi yoktur. Ancak bir eğitim (ya da yetiştirme) programını bitiren insanlara, aranan çeşitli niteliklere sahip oldukları düşünülerek hiçbir verimlilik etkisi görülemese bile (Spence, 1973: 358) daha yüksek ücretler ödenir. Burada bireyin diploması, işverenin beklediği verimliliğin bir göstergesidir. Bu nedenle işverenler daha eğitimli bireylere, eğitim bu bireylerin verimliliğini artırdığı için değil, daha verimli işçileri tanımladığı için daha fazla ücret öderler. Bu durumda eğitim yalnızca bir seçme ve işaret verme aracı olur. Böylece eğitim ile kazançlar arasındaki bir ilişki insan sermayesi kuramının ispatı değildir.
[4] Aynı durum Latin Amerika’da yapılan çalışmalarda da görülmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder